98-99-100 Sayılı İlke Kararı Davaları Nedir?

25.01.2017 tarihli ve 29959 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve sit alanlarını yapılaşmaya açan 05.01.2017 tarihli 98, 99 ve 100 sayılı ilke kararlarına karşı Ekoloji Kolektifi Derneği tarafından yürütmeyi durdurma istemleriyle 3 ayrı dava açılmıştı. İlgili davaların duruşması 13 Kasım 2019 tarihinde gerçekleşti.

Doğal sit alanları 1. 2. Ve 3. Derece olmak üzere üç kategoriye ayrılmaktaydı. 2012 yılında çıkarılan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikle doğal sit alanlarının kategorileri, kesin korunacak hassas alanlar, nitelikli doğal koruma alanları, sürdürülebilir ve kontrollü kullanım alanları olmak üzere yeniden düzenlendi. Bu kapsamda doğal sit alanlarının kategorileri, yapılaşmaya karşı korunması ile ilgili olmakla birlikte ilgili yönetmelikte alanların statüleri tekrar tanımlandı.

Doğal sit alanlarının niteliklerinden de anlaşılacağı üzere ekolojik dengenin, biyolojik çeşitliliğin, sosyal, kültürel ve rekreasyonel değer olan doğal sit alanlarının korunması esastır ve Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik gereğince kesin korunacak hassas alanlarda mutlak yapı yasağı mevcuttur. Nitekim, Anayasa Mahkemesinin 05.07.2012 günlü, E:2011/27, K:2012/101 sayılı kararında, doğal sit alanlarında yenilenebilir enerji projelerine izin verilemeyeceği açıkça ifade etmiştir.

Doğal sit alanları hakkında düzenlemeleri içeren ilke kararları pek çok açıdan hukuki belirlik, ihtiyatlilik, bilimsel nitelikler ve normlar hiyerarşisine aykırılık taşısa da koruma hukukuna ve çevre hukuku ilkelerine açık aykırılık taşımaktadır.

İlke kararlarında, koruma mevzuatındaki sınırlar aşılarak istisnai hükümler düzenlenmiştir. Bu açından öncelikle doğal sit alanları özel korunan alanlardır ve istisna hükümler ilke kararları ile tanımlamaz.

Kentleşmenin hızla arttığı ve kentleşmeyle birlikte sanayi, turizm, ulaşım faaliyetlerinin yoğunlaştığı 21. yüzyılda kültürel ve tabiat varlıklarının ve çevresinin, koruma yaklaşımından uzak olan bir söylemle yapılaşmaya açılması söz konusu olmaktadır. Çevre sorunlarının çözümünde temel ilkeler gereğince zararlar oluşmadan önleme amacı mevcuttur. Ancak ilgili düzenlemeler ile sit alanlarının özel durumları, korunan alanda korunan tür, canlı ya da ekolojik dengenin hesaba katılmadığını ve sonuçları öngörülemeyen matematiksel sınırlara yer verildiği görülmektedir.

98 sayılı Doğal Sit Alanlarında Rüzgar Enerjisi Santralleri (RES) İlke Kararı Hakkında

Söz konusu İlke Kararı, 2010 yılından önce doğal sit alanlarında projelendirilmiş ve faaliyete geçmiş olan mevcut tesislerin faaliyetine devam edeceğini; kapasite artışlarının da bilimsel raporla mümkün olabileceğine ilişkin düzenlemeler içermekle birlikte, yeni kurulacak santrallerin kuşların göç yollarına 300 metre uzaklıkta olması halinde izin verilebileceğine ilişkin hüküm de içermektedir.

Bir santrale yeni bir türbin eklenmesi ya da kapasite artışına gidilmesi yeni bir ÇED sürecini gerekli kıldığı gibi bu alanda yeni bir RES Projesine izin vermek anlamı taşıyacaktır. İIke kararında çerçevesi çizilen “biIimseI rapor hazırlama” esaslarına bakıldığında ise yapılacak olan arazi çalışması “en az 1 kez” şeklinde sınırlanmak suretiyle; öncelikle zamansaI açıdan mevcut koruma mevzuatının belirlediği “dört ardışık mevsim/son 3 yıl” şeklindeki genel çerçevenin dahi gerisine düşüldüğü görülmektedir.

Yine mevcut koruma mevzuatının belirlediği, bilimsel raporlara esas arazi çalışmalarının bitkilerin vejetasyon dönemi/hayvanların çiftleşme-üreme-göç dönemlerinde yapıIması şeklindeki düzenlemesine rağmen ilke kararı arazi çalışmasının ne zaman ve ne şekilde yapılacağına dair de bir çerçeve çizmemiştir.

Bu hâliyle bilimsel raporlara esas çalışmaların gerçek ve güncel arazi verileri yerine ÇED Gerekli Değildir Kararlarına dayanak Proje Tanıtım Dosyalarında yer alan literatür özetlerinden ibaret kalması kuvvetle muhtemel olup, koruma mevzuatı anlamında bu hususun kabulü mümkün değildir.

Yeni tesislerin kuş göç yollarına 300 metre uzaklıkta olması düzenlemesi bilimsel bir netlike içermemekle birlikte mevzuatımızda RES’lere dair herhangi bir yasal koruma mesafesi ya da kuş sensörü teknolojisi bulunmamaktadır.

100 sayılı Doğal Sit Alanlarında Güneş Enerjisi Santrali İlke Kararı

Dava konusu İlke Kararı GES proje başvurularının değerlendirilmesine ilişkin temel esasları oluşturma amacı olduğunu ifade etse de, RES’lere yönelik düzenlenen ilke kararında olduğu gibi Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte ‘belirtilmeyen’ hususları içermektedir.

100 sayılı ilke kararı ile doğal sit alanlarının korunması amacıyla GES projelerine ilişkin başvuruların, GES projelerinin sınırından itibaren kesin korunacak hassas alanlara en az 300 metre mesafede olma ve inşaat toplam alanının, alanın %10’unu geçmeme koşullarını getirmiştir.

Ancak sözde bir hukuki belirlilik olarak ifade edilen bu koşullar yeterli teknik ve bilimsel inceleme yapılmadan, soyut olarak düzenlenmiş olup sit alanlarını korumaktan uzaktır. Her korunan alan özneldir ve çevresiyle bir bütünlük teşkil etmektedir. Bu kapsamda 300 metre ifadesi ölçülebilir değildir.

Mevcut ve yapılacak yeni projelerin doğal sit alanının % 10’unu geçmiyor oluşunun yeni projeye izin verilmesine koşul olarak sunulması koruma statüsü olan alanların da yatırım odaklı ele alındığını göstermektedir.

İlke kararına ilişkin yürütmeyi durdurma talebimiz reddedilmişti. Ancak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun vermiş olduğu kararda bulunan ayrışık oyda;

“ll. Derece Doğal Sit, lll. Derece Doğal Sit ve Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanlarının yukarıda belirtilen nitelikleri göz önünde bulundurulduğunda, dava konusu ilkenkararı ile getirilen düzenlemelerin bu alanlara ilişkin koruma ilkeleri ve yürürlükteki ilke kararları ile çeliştiği, ayrıca dava konusu ilke kararında GES pğelerinin sınırlarının kesin korunacak hassas alanlara en az 300 metre mesafede olma ve toplam inşaat alanının alanın %10’unu  geçmeme koşullarının makul ve bilimsel ölçütlere göre belirlendiğine ilişkin hukuki ve teknik gerekçelerin somut bir biçimde ortaya konuIamadığı görülmekle dava konusu ilke kararında bu haliyle hukuka uyarlık buIunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.” İfadelerine yer verilerek yürütmeyi durdurma kararı verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

99 sayılı Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı

İlke kararı Kesin Korunacak Hassas Alanlar, Nitelikli Doğal koruma Alanları ve Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanlarına ilişkin alanlarda hangi faaliyetlerin ve yapıların yapılabileceği öngörülmektedir.

İlke kararında amaç olarak Yönetmelikte belirtilen hususlara açıklık getirilmesi olarak gösterilmiştir. Ancak ilke kararı Yönetmeliği ve kanunları aşan düzenlemeler barındırmaktadır. Bu hususlar ilke kararıyla düzenlenemeyecek olup ancak yönetmelikle düzenlenebilir. Bu kapsamda ilke kararı hukuki belirlilik ilkesinden açık olarak uzak olmakla birlikte baştan sona normlar hiyerarşisine aykırılık taşımaktadır.

Alan tanımlarına istisna getiren 99 sayılı ilke kararı,  yapı yasağı alanları yapılaşmaya açan, düşük yoğunluklu faaliyet yürütülebilecek alanlarda yüksek yoğunluklu sanayi faaliyetlerine izin veren ve yine izin verilen yapılaşmalarda hukuki belirsizliğin korunduğu bir düzenleyici işlemdir.

Bu kapsamda Anayasanın 63. Maddesine, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğe, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye ve koruma amacına aykırılık taşımaktadır.

Düzenlemelerde yer alan sit alanının çevresinde yürütülecek sanayi faaliyetinin, santral faaliyetinin, cüruf depolama sahasının sit alanına etkisi kaçınılmazdır. Bu durumda yürütülen faaliyet ise koruma ilkesi ile çelişecektir çünkü sit alanının koruma alanı kendi sınırları ile sınırlı tutulamayacak özelliktedir. Koruma kullanma dengesi bağlamında bazı faaliyetlere bu sit alanları içerisinde izin verilebileceği söyleminin koruma yaklaşımına aykırı olduğu ise çok açıktır.

Yürütmeyi durdurma istemi kapsamında Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun verdiği kararla,

A bölümünde yer alan 2. maddesinin (a), (b), (c)ve (ç) bentlerinin ve “Nitelikli Doğal Koruma Alanları” başlıklı B bölümünde yer alan 4. maddesinin (b) bendinde yer alan “balıkçı barınağı” ifadesi ile aynı maddenin (c) bendinin; dayanak Yönetmelik hükmünü aşar nitelikte olduğu,

“sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım Alanları” başlıklı c bölümünde yer alan 2, maddesinin (c), (ç) ve (d) bentlerinin ve İlke kararının D bölümünün; muğlak ifadeler içerdiği, belirsizlik yarattığı; kesin korunacak hassas alanlar ve/veya nitelikli doğal koruma alanlarının doğal yapısının bozulmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, izin verilen faaliyetlerin bu haliyle sürdürülebilir koruma esasları kapsamında değerlendirilemeyeceği ve koruma hukuku ilkeleriyle bağdaşmadığı nedeniyle yürütmesi durdurulmuştur.

 

 

 

Bu yayını paylaş