Eşitlikçi, özgürlükçü, adil, paylaşımcı; dayanışmayı esas alan bir toplum için mücadele eden,
toplumsal eşitsizliğin ve adaletsizliğin yaşandığı enerji, tarım, hayvancılık, su, orman, hava,
toprak, iklim değişikliği gibi sorun alanlarında çözümler üreten, tüzel kişiliğe sahip bir dernek
olması sebebiyle dava açma hususunda güncel ve meşru menfaat sahibi olan Ekoloji Kolektifi
Derneği, 31 Aralık 2021 Tarihli ve 31706 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumunun 10707 ve 10708 sayılı Kurul Kararlarının yürütmesinin durdurulması
ve iptali talebinde bulunmak üzere Davacı olmaktadır. Dava metnin kısa özeti aşağıdaki şekildedir.

‘’Elektrik faturalarına yansıyan zamlar ile elektrik şirketlerinin halka sunduğu hizmet
karşılığında elde ettikleri kâr arasında şirketlerin lehine olacak şekilde büyük bir dengesizlik
olduğu tartışmasızdır. Bugün temel bir ihtiyaç olan elektrikten faydalanmak isteyen halk
kesimlerinin ödediği fahiş faturalar özellikle işçilerin, emekçilerin ve yoksulların zaten zor
olan geçim koşullarını daha da zorlaşmıştır. Davalı iptali talep edilen düzenlemeler ile
toplumun genelinin menfaatini ihlal etmektedir. Yukarıda yer verilen açıklamalar da göz
önüne alındığında davacının sübjektif ehliyet koşulunun sağlanması açısından yeterli
olduğunun kabulü gerekmektedir.
Dava konusu edilen işlemle, halkın büyük bir kesiminin yoksullaşmasına yol açan kapsamlı
bir elektrik zammı hayata geçirilmiştir. Bu fahiş düzeydeki zam, 1 Ocak 2022’den itibaren
geçerli olacak tarifelere ilişkin 31 Aralık 2021 tarihli Resmi Gazete’nin 6. mükerrer sayısında
yayımlanan EPDK kararlarına dayanmaktadır. 2021 yılının ilk 2 çeyreğinde elektrik tarifesi
yeniden düzenlenirken, yalnızca 3. çeyrekte düzenleme yapılmamıştır. Yani 3. Çeyrek
dönemdeki zam gereksiniminin, hatta 2. çeyrekte yansıtılamayan zam ihtiyacının dahil
edildiği düşünülse bile yapılan fiyat artışı fahiş düzeyde kalmaktadır. Yapılan bu zamlarla
ilgili davalı idare basına ve kamuoyuna bir açıklama yapmıştır. Açıklama dava konusu
işlemin sebep unsurunu oluşturmaktadır. Yapılan açıklamanın dayanağı olarak, elektriğin
birim maliyetlerinin arttığından bahisle kamu ve özel sektör arasında bir denge yaratılmaya
çalışıldığı vurgulanmıştır. Daha önce de EPDK enerji fiyatlarının serbest piyasa koşullarında
oluştuğunu belirten açıklamalar yapmıştır. Bu dava konusu edilen zamlarla ilgili yapılan
açıklamada da EPDK, regülasyon faaliyetleri kapsamında bir zam yapıldığını söylemektedir.

Devletin açık şiddet tekelini sermaye lehine kullanan bir güç haline alması karşısında,
toplumun demokratik hak arama yollarıyla elektrik fiyat artışlarını geri almaya yönelik
taleplerinin hukuk dünyası tarafından tanınması gereklidir. Anayasal hak ve özgürlüklerin
kullanılmasını imkansızlaştıran dava konusu işlem, hakların ancak Anayasa’da gösterilen
biçimde ve Kanunla sınırlandırılabileceğine ilişkin kuralı ihlal ederek, kişilerin yaşama
haklarını kullanmasını imkansızlaştıracak koşullara yol açmıştır. Bu durum aynı zamanda her
türlü toplumsal ve ekolojik maliyetin görünmez kılmasının da ön koşulu haline gelmiştir. 8
Aralık 1979’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi kabul edildi. Bu sözleşmenin 14. maddesi uyarınca
kadınların, özellikle kırsal kadınlarının, Özellikle barınma, sanitasyon, elektrik ve su temini,
ulaşım ve iletişim ile ilgili olarak yeterli yaşam koşullarından yararlanmak hakları tanınmıştır.
Kadınların emek süreci içinde aldıkları rol gözetildiğinde, onların haklarının tesisi aynı

zamanda bu kamu hizmeti alanının kar amacıyla değil, yeterli yaşam koşullarının sağlanması
amacıyla yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu doğrultuda da Türkiye bu konuda gerekli
adımları atmak zorundadır. Fakat, Gün geçmiyor ki elektrik zamları nedeniyle bir trajedi
yaşanmasın, bir aile dağılmasın, bir hayat sönmesin. Toplumun hızla çözülüp, tuzla buz
olmasına yol açan ve diğer yandan da bir grup şirketin banka kredi borçlarını ödemeye
yönelmiş bir fiyatlandırma politikası, EPDK’nin regülasyon kapsamlı düzenleme yapma
yetkisinin şekil ve amaç yönünden hukuka aykırı bir biçimde kullanıldığını göstermektedir.

Yirmibirinci yüzyıl Türkiye’sinde Isparta’da bir yaşlı evinde elektrik verilmediğ için ölmektedir.
Kadıköy’ün göbeğinde Moda Sahnesi elektirk faturasını ödeyemediği için elektriği kesilmekle
tehdit edilmekte ve çalışan onlarca insanın işsiz kalmasının önü açılmaktadır. Pek çok dernek,
siyasi parti, meslek odası elektrik faturaları nedeniyle rutin faaliyetlerini yürütemez noktaya
varmıştır. Bir belediye, artık ucuz ekmek üretmenin zamlar nedeniyle imkansız olduğunu ilan
etmiştir. Hizmet bakımından yerinden yönetim kuruluşları gibi üniversiteler de aynı şekilde
yerel hizmetlerin verilmesinde son derece zorlanmaktadır. Yapılan düzenleme ile kamu
hizmeti alanı olan elektrik hizmetlerinin, kamu hizmeti esaslarına aykırı bir biçimde
fiyatlandırılması faaliyetin esasını bozucu nitelikte olduğu gibi aynı zamanda devletin
somutlaşmış ifadesi olarak devletin farklı toplum çıkarları arasında göreli bir denge kurma
işlevini yitirerek, hukuk devleti ve sosyal hukuk devleti işlevlerinden arındırılması anlamına
gelecektir.
Devletin açık şiddet tekelini sermaye lehine kullanan bir güç haline alması karşısında,
toplumun demokratik hak arama yollarıyla elektrik fiyat artışlarını geri almaya yönelik
taleplerinin hukuk dünyası tarafından tanınması gereklidir.
Anayasal hak ve özgürlüklerin kullanılmasını imkansızlaştıran dava konusu işlem, hakların
ancak Anayasa’da gösterilen biçimde ve Kanunla sınırlandırılabileceğine ilişkin kuralı ihlal
ederek, kişilerin yaşama haklarını kullanmasını imkansızlaştıracak koşullara yol açmıştır. Bu
durum aynı zamanda her türlü toplumsal ve ekolojik maliyetin görünmez kılmasının da ön
koşulu haline gelmiştir.


Enerji hizmetleri iktisadi bir kamu hizmeti olarak sunuluyor olsa da kişiler açısından yaşamın
maddi ve manevi varlığının devam ettirilmesine yönelik zorunlu bir hak haline gelmiştir.
Elektriğe erişim, tıpkı hava gibi, su gib olmazsa olmaz bir nitelik taşımaktadır. Bu hizmetin
tedariğinin organizasyonunun ve planlanması kamu hizmeti yaklaşımına uygun olması aynı
zamanda yurttaşların hayatlarını devam ettirmesi için bir gerekliliktir. Enerjiye erişim hakkı,
enerji hakkı kaynağını Anayasa’nın 17. maddesinden alan bir temel hak niteliğini
taşımaktadır. Diğer yandan da enerji, yurttaşların olduğu kadar yurttaş örgütlenmelerinin
Anayasa’nın 36. maddesinden kaynaklı haklarını kullanması, Anayasa’nın 56. maddesindeki
yaşanabilir çevre hakkının, Anayasa’nın 57. maddesindeki konut hakkının kullanılması için
de gereklidir. Kamu hizmeti boyutuyla enerji hakkı, yurttaşların hem yaşamlarını hem de
yaşam ortamlarının iyileştirilmesi ve korunmasını gerektirir. Yurttaşlar olmadan hiç bir devlet
hiç bir kamu hizmeti işlemez. Yurttaşlarını yaşatamayan bir kamu politikası yaşayamaz. Bu
kapsamda enerjide ortaya çıkan eşitsiz koşullar, enerjiye erişimle ilgili yeni yollar tarif
edilmeden, zam politikalarıyla daha da bozulursa ortaya çıkan idari işlemin Anayasa’nın 10.
maddesindeki eşitlik ilkesine ve Anayasa’nın 2. Maddesinde ifadesini bulan devletin bir
sosyal, hukuk devleti olduğu yaklaşımlarına da aykırılık oluşturur. Anayasa’nın 65. maddesi
uyarınca devlet, mali gücü doğrultusunda ekonomik ve sosyal hakların kullanılmasını temin
etmek zorundadır. Anayasa’nın 166. maddesine göre de ülkenin ekonomik açıdan gelişmesini

sağlayacak araçları ortaya koyması gerekir devletin. Bu maddeye göre, devlet, ekonomik,
sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve arımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu
biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli
şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.
Planda millî tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi
sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve
gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri,
bu plana göre gerçekleştirilir.
Bu hükümler doğrultusunda, devletin planlı gelişme hedeflerini berheva edecek nitelikte
olduğu kadar aynı zamanda, yurttaşların haklarını kullanmasını engelleyecek bir nitelik
taşıyan dava konusu edilen işlemlerin iptal edilmesi gerekmektedir.

8 Aralık 1979’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi kabul edildi. Bu sözleşmenin 14. maddesi uyarınca
kadınların, özellikle kırsal kadınlarının, Özellikle barınma, sanitasyon, elektrik ve su temini,
ulaşım ve iletişim ile ilgili olarak yeterli yaşam koşullarından yararlanmak hakları tanınmıştır.
Kadınların emek süreci içinde aldıkları rol gözetildiğinde, onların haklarının tesisi aynı
zamanda bu kamu hizmeti alanının kar amacıyla değil, yeterli yaşam koşullarının sağlanması
amacıyla yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu doğrultuda da Türkiye bu konuda gerekli
adımları atmak zorundadır. Fakat, Gün geçmiyor ki elektrik zamları nedeniyle bir trajedi
yaşanmasın, bir aile dağılmasın, bir hayat sönmesin. Toplumun hızla çözülüp, tuzla buz
olmasına yol açan ve diğer yandan da bir grup şirketin banka kredi borçlarını ödemeye
yönelmiş bir fiyatlandırma politikası, EPDK’nin regülasyon kapsamlı düzenleme yapma
yetkisinin şekil ve amaç yönünden hukuka aykırı bir biçimde kullanıldığını göstermektediryüzyıl Türkiye’sinde Isparta’da bir yaşlı evinde elektrik verilmediğ için ölmektedir.
Kadıköy’ün göbeğinde Moda Sahnesi elektirk faturasını ödeyemediği için elektriği kesilmekle
tehdit edilmekte ve çalışan onlarca insanın işsiz kalmasının önü açılmaktadır. Pek çok dernek,
siyasi parti, meslek odası elektrik faturaları nedeniyle rutin faaliyetlerini yürütemez noktaya
varmıştır. Bir belediye, artık ucuz ekmek üretmenin zamlar nedeniyle imkansız olduğunu ilan
etmiştir. Hizmet bakımından yerinden yönetim kuruluşları gibi üniversiteler de aynı şekilde
yerel hizmetlerin verilmesinde son derece zorlanmaktadır. Yapılan düzenleme ile kamu
hizmeti alanı olan elektrik hizmetlerinin, kamu hizmeti esaslarına aykırı bir biçimde
fiyatlandırılması faaliyetin esasını bozucu nitelikte olduğu gibi aynı zamanda devletin
somutlaşmış ifadesi olarak devletin farklı toplum çıkarları arasında göreli bir denge kurma
işlevini yitirerek, hukuk devleti ve sosyal hukuk devleti işlevlerinden arındırılması anlamına
gelecektir. Devletin açık şiddet tekelini sermaye lehine kullanan bir güç haline alması
karşısında, toplumun demokratik hak arama yollarıyla elektrik fiyat artışlarını geri almaya
yönelik taleplerinin hukuk dünyası tarafından tanınması gereklidir.
Anayasal hak ve özgürlüklerin kullanılmasını imkansızlaştıran dava konusu işlem, hakların
ancak Anayasa’da gösterilen biçimde ve Kanunla sınırlandırılabileceğine ilişkin kuralı ihlal
ederek, kişilerin yaşama haklarını kullanmasını imkansızlaştıracak koşullara yol açmıştır. Bu
durum aynı zamanda her türlü toplumsal ve ekolojik maliyetin görünmez kılmasının da ön
koşulu haline gelmiştir.

Açık hukuka aykırılık ve giderilmesi güç ve imkansız zararların ortaya konulan toplumsal
tepkilerle somutlaştığı, yukarda anlatılan hukuka aykırılıklarla da durumun normatif boyutta
da kamu hizmeti ilke ve esaslarına aykırılık taşıdığı gerçeğinden hareket edilerek dava konusu
işlem hakkında yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi gerekmektedir.’’