18 Haziran 2018

– AB ülkelerinin yaktığı kömür başka AB ülkelerindeki yurttaşları öldürüyor: Kömüre dayalı termik santralların hiçbiri, yalnızca yerel sorunlar değildir

– Avrupa’nın Kara Bulutu Türkiye’ye kılavuz olmalı: Yurttaşlar tüm seçimlerde adayların, karbonsuzlaştırma ve kömürden çıkış ajandalarını dikkate almalı, toplumsal zenginliği yok eden ve iklim krizine yol açan politikalara karşı enerji ve iklim adaleti talep etmeli


Türkçesi yayınlanan Avrupa’nın Kara Bulutu [Europe’s Dark Cloud] raporu, kömüre dayalı termik santrallardan kaynaklanan salımların ülkeler arasındaki sınırları dikkate almadan tüm Avrupa yurttaşlarında erken ölüm riski yarattığını ortaya koyuyor. Rapor bu anlamıyla Türkiye’nin kömüre dayalı termik santrallar ağırlıklı enerji üretim portföyüyle yarattığı uluslararası etkileri akla getirse de bir başka gerçeğin daha altını çiziyor: Çan Termik Santralı yalnızca Çanakkale’nin, Yatağan Termik Santralı Muğla’nın, Afşin-Elbistan Termik Santralı ise Kahramanmaraş’ın sorunu değil; uzun mesafeler boyunca seyahat edebilen partikül maddeler, kömüre dayalı bir termik santralın tüm Türkiye’de erken ölümlere neden oluyor. Bu da, termik santralların uzağında yaşadığını zannedenler dahil tüm yurttaşların kömürden çıkış için karar alıcılara baskı yapması gerektiği gerçeğini bir defa daha hatırlatıyor.


Türkçeleştirilen Avrupa’nın Kara Bulutu raporundan, Türkiye’deki kömüre dayalı termik santralları değerlendirirken faydalanılabilecek önemli veriler:

  •  Avrupa’nın Kara Bulutu raporunda, AB içinde faaliyet sürdüren 280 kömüre dayalı termik santralın, emisyon verilerini kamuoyuyla paylaşan 257 tanesi değerlendirmeye alındı.
  • Rapora göre bu santrallar 2013 yılında takriben 22.900 erken ölüme yol açmıştır. Bu neredeyse, aynı yıl AB içinde trafik kazalarından meydana gelen 26.000 ölüme denktir.
  • Kömüre dayalı termik santrallar 2013 yılında 11.800 kronik bronşit ve 21.000 hastaneye yatışa sebep olmuştur.
  • AB içinde enerji üretimi için yakılan kömürün sağlık üzerindeki etkileri 32,4 ile 62,3 milyar Euro arasında bir maliyet yaratmıştır.


Rapora erişmek için tıklayınız


Türkiye Paris Anlaşmasını hâlâ onaylamış değil.

Bir başka deyişle, iklim değişikliği kaynaklı küresel sıcaklık artışını 21. yüzyıl içerisinde 2°C’yle sınırlandırmak, hatta bu artışı mümkünse 1,5°C’de tutmak için politika değişikliklerine gitme taahhüdünde bulunan ülkeler arasında Türkiye yok (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin 21. Taraflar Konferansı, yani Paris Anlaşmasının Türkçe metni: https://ekolojikolektifi.org/portfolio/birlesmis-milletler-iklim-degisikligi-cerceve-sozlesmesinin-21-taraflar-konferansi-cop-21-paris-anlasmasi/).

Türkiye aynı zamanda, bu anlaşma üzerine gündeme gelen Çevre için Küresel Anlaşma metnine taraf olmayan 5 ülkeden de birisi (http://ekolojikhaklar.org/cevre-icin-kuresel-antlasma/).

Küresel sıcaklık artışını kısıtlamakta ülkelerin sorumluluğundaki hedeflenen ulusal katkılara ulaşılmasının en önemli ayaklarından biri de, kömüre dayalı enerji üretim politikalarından vazgeçilmesi. Yüksek karbon emisyonlu, yani iklim değişikliğine en çok katkı veren bu enerji üretim biçimlerinden kömüre dayalı termik santralların kapatılması ve yeni projelerin yatırıma geçmesinin engellenmesi, kömürden çıkış politikalarının hayati bir parçası.

Hesaplanmayan etkiler, yani ‘dışsallıklar’ öldürüyor

Halihazırda çalışan onlarca kömüre dayalı termik santral ve devreye girmesi planlanan yeni kömüre dayalı termik santral yatırımlarıyla Türkiye, kömürden çıkış eğilimine giren ancak bu konuda henüz kararlı politikalar ortaya koymamakla eleştirilen Avrupa ülkelerini aratmıyor.

Fakat kömüre dayalı termik santral çalıştıran ülkeler yalnızca küresel iklim değişikliğini daha da geri dönülmez hale getirmekle kalmıyor. Dar etki alanlarında yapılan kısıtlı ölçümler ve sınırlı maliyet analizleri dikkate alınarak yapılan kömüre dayalı termik santral yatırımları, yüzlerce hatta binlerce kilometre ötede yaşayan insanların sağlıklarını, partikül madde, SO2 ve NOx salımlarıyla etkiliyor. Özellikle partikül maddelerden kaynaklı sağlık etkileri arasında en sık görülenleri, felç, kalp hastalıkları, kronik akciğer hastalıkları ve akciğer kanseri. Avrupa’nın Kara Bulutu raporu kapsamında oluşturulan modellere göre, 2013 yılında Avrupa’da kömüre dayalı termik santralların salımlarıyla ilişkilendirilmiş 22.940 erken ölüm meydana gelmiştir.

Rapora göre örneğin Polonya, kömüre dayalı termik santrallarından meydana gelen salımlar sebebiyle 2013 yılında;

  • Kendi içerisinde 1,1140 yurttaşının erken ölümüne yol açarken,
  • Almanya’da 620,
  • İtalya’da 430,
  • Macaristan’da 350,
  • Yunanistan’da 310 ve
  • Romanya’da 260

yurttaşın erken ölümünden sorumlu oldu.

Bir başka AB ülkesi Almanya sahip olduğu kömüre dayalı termik santrallardan yayılan salımlardan ötürü 2013 yılında;

  • Kendi vatandaşlarının 1,860’ının erken ölümüne sebep olurken,
  • Fransa’da 490,
  • Belçika ve Hollanda’da 270’er,
  • Birleşik Krallık’ta 230 ve
  • Polonya’da 210

AB vatandaşının erken ölümlerine yol açtı.

Bu ölümler ve aynı yolla ortaya çıkarılan halk sağlığı maliyeti kömüre dayalı termik santralları kuran veya işleten şirketlerce karşılanmadığı gibi, kömüre dayalı termik santrallar yoluyla elektrik üreten devletler, salımlardan ortaya çıkan sağlık maliyetini de elektrik üretim maliyetini hesaplarken değerlendirmeye almıyor.

Türkiye’deki santrallar yalnızca kendi bölgelerini değil tüm ülkeyi etkiliyor

Türkiye’deki santralların PM10, PM2.5, SO2, NOx ve cıva salımları kamuoyuyla şeffaf biçimde paylaşılmadığı için sağlık maliyetine ilişkin kestirimlerde bulunmak oldukça zor olsa da, Türkiye’deki santralların salımlarının da yurttaşların erken ölümlerine yol açıyor olduğu bilimsel bir gerçektir. Üstelik PM2.5 gibi ince partikül maddelerin yüzlerce kilometre öteye taşınabilmesi yüzünden kömüre dayalı bir termik santralın sağlık etkileri yalnızca kurulduğu yerde değil, tüm Türkiye’de sağlık etkilerine ve erken ölümlere yol açmaktadır. Bu da kömüre dayalı termik santralların Türkiye’de yerel veya bölgesel sorunlar olmaktansa, tüm vatandaşların sağlıklarını tehdit eden bir enerji üretim biçimi olduğunu ortaya koymaktadır.

Örneğin Yatağan Termik Santralının ağır partikül maddelerinin salımı öncelikle santralın kurulu olduğu bölgeyi etkisine alsa da, ince partiküllerin taşınmasıyla termik santralın etkileri hem diğer ülke yurttaşlarınca hem de Türkiye’nin başka bölgelerinde yaşayan kişilerce hissedilmektedir. Afşin-Elbistan Termik Santralı Kahramanmaraş’a olduğu kadar, ince partiküllü maddelerin taşınması yoluyla tüm Türkiye’deki yurttaşların felç, kalp hastalıkları, kronik akciğer hastalıklarına ve akciğer kanserine yakalanma riskini arttırıyor.

Yurttaşlar karar alıcılardan ne istemeli?

Türkçeleştirilen Avrupa’nın Kara Bulutu raporunun sağladığı veriler ışığında, elektrik üretim portföyünde kömüre dayalı termik santralların geniş bir yer tuttuğu Türkiye’de yurttaşlar karar alıcılara kömürden çıkış talebini iletmekten vazgeçmemeli, seçimlerde ise adayların bu konudaki ajandalarını değerlendirmeyi ihmal etmemelidir.

Tüm yurttaşlar, 24 Haziran 2018’de ve gelecekte yapılacak tüm parlamenter ve yerel seçimler ile cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, seçmenin karşısına çıkan tüm adaylardan,

  • Enerji ve İklim Adaleti talep etmeli, kendi kendine yeterli, temiz, emek sömürüne yol açmayan teknoloji, yer ve üretim biçimlerinin tercih edilmesini,
  • Küresel Çevre Hukuku sistemi içinde biyolojik çeşitliliğin ve iklim sistemlerinin korunmasını esas alan anlaşmalara taraf olunmasını,
  • Paris Anlaşması ve Çevre İçin Küresel Anlaşmanın onaylanmasına ve ulusal düzeyde etkisini giderek yakından hisettiğimiz iklim değişikliğine yol açan karbon emisyonlarının aşağıya çekilmesine yönelik girişimlerde bulunulmasını,
  • Enerji, ulaşım, inşaat süreçlerine sıkışmış tüketime dayalı modeller yerine, yerel, yenilenebilir, kendi kendine yeterli ve yenilikçi, ekolojik, demokratik, planlı üretime dayalı enerji modellerine bağlı kalınarak  kömürden çıkış politikalarının geliştirilmesini,mevcut kömüre dayalı termik santralların devre dışı kalması planlarının oluşturulmasını ve
  • Yeni kömüre dayalı termik santral projelerinin önlemesine yönelik politika geliştirilmesini istemeli,

bu konularda adayların görüşlerini öğrenmeye çalışmalı, oy kullanırken bu kriterleri de değerlendirmelidir.


Çeviriye Önsöz

Cırcır böceği yaz boyunca temiz ve güzel havaların tadını çıkarmış; müzik yapmış, dinlenmiş, ihtiyacı kadar yetiştirmiş… Kış bastırıp yiyeceği azalınca karıncanın kapısını çalmış. Karınca kapıyı sonuna kadar açmış; cırcır böceğini buyur etmiş içeriye. Ona yaptığı konservelerden bir paket hazırlamış. Cırcır böceği de yanında getirdiği kemanıyla müzik yapmış. Karınca, “Yemeklerimden umarım hoşlanırsın” demiş. Cırcır böceği içinse müzik ruhun gıdasıymış.

Muhtemeldir ki bu hikâyenin diğer versiyonlarını okumuşsunuzdur. Avrupa üzerindeki kara bulutların hikâyesi de buna benziyor. 19. yüzyıldan itibaren artan sanayileşme dalgası içinde, erken kapitalistleşen ülkeler kömüre dayalı enerji sistemlerinden vazgeçmeyi 21. yüzyılda gündemlerine aldılar ancak bu ajandalarına uymakta hâlâ isteksizler. Belki de kömürden çıkışı zorlaştıran, kapitalist ahlakça dayatılan sürekli çalışma ve büyüme arzusu. Verimliliği, yani onunla eşdeğer tutulan kârlılığı sürdükçe muhtemelen bu enerji kaynağının kullanılması yönündeki eğilim sürecek. Hatta toplum sağlığına ve çevreye ulusal sınırları tanımaksızın yaptığı etkiler bu raporla ortaya konsa dahi, kömür kullanımından dolayı ortaya çıkan hastalıkların yarattığı yeni pazarlar bile memnuniyetle karşılanabiliyor. Kömüre dayalı enerji sistemlerinin yaydığı hastalıklar kimileri için yeni meta veya tedarik zincirlerini, yeni pazarları müjdeliyor.

Çevirdiğimiz Europe’s Dark Cloud raporunda, kömürden etkilenen Polonya’da ortaya çıkan görüntülerin benzerlerini artık Türkiye’de de görmek mümkün. Bilim-kurgu film sahnelerini andıran kömür madeni platolarının içinde kaybolmuş, yaşadığı köyü veya kasabayı kaybetmiş insanların hikayeleriyse sıradan ve önemsiz.

Bizi bu raporu Türkçeleştirmeye iten şey, Homo Sapiens’in kendi yok oluşunu pazarlayan bir türe dönüşmüş olması değil. Bu rapor, Los lunes al sol [Tr. Güneşli Pazartesiler] filminde aktarılan, “Galiba kapitalizm hakkında anlatılan kötü şeylerin hepsi doğru çıktı” sözünü akıllara getiriyor: Kömür şirketleri refah getireceği iddiasıyla özellikle Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerine uzun süredir kömüre dayalı enerjiyi pazarlıyor. Kömüre dayalı enerji üretiminin yarattığı sağlık etkileri ve ekolojik sorunlar yalnızca santralların kurulu oldukları yerlerde değil, çok daha geniş bölgelerde hissediliyor.

Rapor, dünyanın yuvarlak olduğunu kanıtlaması açısından dikkate değer örnek deneyim ve bilgiler içeriyor. Enerji tartışmalarında sıkça duyulan, “Bakın gördünüz mü? Kömüre dayalı termik santrallar Avrupa’da bile var. O halde onlara karşı olmak neden?” argümanının ne kadar kırılgan olduğunu da kolayca ispatlayıveriyor. Ancak raporda ortaya konulan etkiler, kömür santrallarının yarattığı emisyon ve kirliliğin küresel boyutu üzerine yoğunlaşmak gerektiğini gösteriyor. Yani bir anlamda, sorunun çözümünde karıncanın cırcır böceğine karşı tavrı örnek alınmalı; bir başkasının yarattığı kirlilik başkalarının kirliliğini meşrulaştırıcı sebebe dönüşmemeli. Küresel ölçekte kömürden çıkış çağrısı yapılmalı; kömüre dayalı enerjiye karşı çıkan yerel topluluklarsa muhatap oldukları siyasi karar alıcıları ‘kendilerine uzak’ kirlilik kaynaklarına karşı harekete geçme yönünde teşvik etmeli, karbonsuzlaşmayı genel bir siyaset olarak benimsemeleri konusunda cesaretlendirmeli.

Temiz havaya erişim açısından, kuşaklar arası adalet, eşitlik, hakkaniyet ve sürdürülebilirlik tartışmalarıyla birlikte bu rapor, Avrupa başta olmak üzere tüm dünya üzerinde fosil yakıt çağının neden kapanması gerektiğinin ip uçlarını ve izleğini sağlıyor. Yeni bir enerji yüzyılının başında müzik ruhun gıdasıdır. Bu nedenle de soru şudur: Biz, insanlık sülalesi… Sahiden, nasıl bir hayat istiyoruz?

Ekoloji Kolektifi Derneği